Tek hayalimin babamla ve Leyla ablamla aynı yerde yazı yazabilmek olduğu zamanlarıma geri dönmem için sarf ettiğim uzun ve yorucu yolları bitirmeye yakınım.
Buz dağlarında saçım sakala karıştı, soyutlaştım, yazdıklarım da benimle birlikte soyutlaşıp görünmez oldular, algı dışı kalıp silindiler, bedeni zamanın ötesine geçip Ruhu maddeye sıkışan Düşmüş Melekler gibi, Yıldız Tozları, Okyanus tozuna bürünüp görünmez oldular.
İhtiyacın olan şeyi bilirsin; sarı yapraklı çizgisiz defter ve renkli tükenmez kalemler.
İlham Perisi aynadan belirir; sözcükler akıp giderken, gelişi güzel bulduğun materyallere yazılır, Yolculuğun hediyesi İlham Perisi.
Gece ve gündüz birbirine karışmış! Ama ne gece, ne de gündüz. Gökyüzüm Hardal Sarısı, Güneşim Çürük Vişne. Yalnızlığım Tanrımın vergisi.
Hey! Hayal Dünyamı kelimelere dökebilmek için parmaklarına ihtiyacım var. Sadece duyduğunu yaz, gördüklerin sırrın olarak kalsın.
Kraliçe, Kraliçe olduğunu hatırlamıyor, karşısına çıktım ama beni tanımadı, geriye sadece ben kaldım Öykü yazılırken.
Yalnız başına en sevdiği şarkıyı söylerken izliyorum onu sadece, yanaklarını kamaştıran şey sihirli sözcükler çıkartması değil, parmak uçlarımı ona doğru uzatıp ritimlerine yön vermem, bu benim küçük sırrımın bir parçası, ve öyle kalmalı.
Saf Ruhlar, Parıltılı Yıldızlardır ve evrenin en karanlık yerlerinde bile kendilerini belli ederler. Onları tanırım, sesini işitirim, en sevdiği şarkıyı öğrenir ve yalnız kalmasını beklerim, göz kapaklarının ardına gizlenirim.
Adımlarını önceden biliyor olmak, yine de adımlarını izlemekten alıkoymaz beni.
. . .